Kucukken hep bir gun Turkiye’de de olmasinin hayallerini kurdugumuz, cocuklugumuzun lunaparklari ile farkinin ne olacagini tahayyul dahi edemedigimiz Disneyworld’a -nam-i deger Disneyland- iki hafta once hayatimda ilk kez giderken cok neseliydim. Hem Makbule’yi gorecektim hem de Disneyland’i. Hayatimda yeniden birlikte bes yasina donmek isteyecegim insanlarin basinda gelir Makbule, Disneyland’de bes yasimizin hakkini verecegimize emindim. Asagidaki fotograftan da anlasilacagi uzere cok eglendik, utanmadik hic kafamizda o kulaklarla ve elimizde balonlarla gezerken – bu fotografta olmayan bir ayrinti daha var o da Mickey Mouse kafasi seklindeki dondurmalarimiz.
Ama ucuncu gunun sonunda Magic Kingdom adi verilen parktan donerken Makbule’ye dedim ki “Benim buradan bi an once gitmem lazim”. Makbule cok sasirmadi ama sasiracak olanlar icin nedenini aciklayayim.
Artik sunu anladim ki ben “gerceklik” denilen olguya siki sikiya bagliyim, Disneyworld, Las Vegas gibi gerceklik olgusunun deformasyona ugradigi yerler beni huzursuz ediyor. Magic Kingdom’dan donerken hissettiklerimin tam aciklamasi “kistirilmislik” hissiydi. Hangi gunde hangi saatte oldugunuzu unuttugunuz, “disarida” olan biten herhangi bir seyden haberiniz olmadigi, olsa bile “disarinin” varliginin afaki oldugu boyle yerlerde kontrolun benden cikip oralar duzenleyen insanlarin eline gectigine inaniyorum ve bu beni bir sure sonra huzursuz ediyor -klinik olarak durumumun adinin ne oldugunu da biliyorum meraklanmayiniz=). Makbule’ye kurdugum ikinci cumle “Gerceklik ile bagimi kaydediyorum, husursuzluk veriyor bu bana” oldugunda takdir edersiniz ki beynimin nasil calistigina 21 yildir sahit olan Makbule bile bana bir bakis atip kahkahayi patlatmaktan kendini alikoyamadi.
Bu nedenle ben Istanbul, New York, Beyrut gibi sehirleri her zaman kucuk ve huzurlu veya buyuk ve rahat sehirlere tercih edecegim. Yalnizligimi cok sevecek ama yalniz sehirleri sevmeyecegim.
E.