34. Ay

Dedem icin gelsin…

 

Seneler once kendisi icin bunlari karalamisim bir yerlere.

 

“…babamın babasına seslenmek amacıyla hiç kullanamadığım ama annemin babasına 20 senedir kullandığım her kullandığımda içimi ısıtan isim.
gözlerinin içinde torunlarına bakarken oluşan o ışıltı başka hiç bir nedenden dolayı oluşmadığını bilmek, ne yaparsam yapayım arkamda kocaman bir kale gibi duracağını bilmek, beni dünya üstünde hiç bir erkeğin bir daha onun şımarttığı kadar şımartamayacağını bilmek, yazıhanesindeki fındıkların hemen hemen tamamını içinde oynamak süretiyle sokaklara saçmamıza rağmen sesinin çıkmayacağını hatta bizi orada oynatmaması gerektigini söyleyenleri tersleyeceğini bilmek, onun olduğu yerde bakkala, markete, restarona para verilmeyeceğini bilmek, bir şey başardığınızda gözlerinin sizinkinden daha fazla parlayacağını bilmek, tansiyonunuz düşüp kapının önünde yığıldığınızda size koşmak için yere düştüğünü görmek, bu adamın yerine kimi nasıl koyarsınız.
sonsuza kadar da yaşayacağını bilmek istiyorum…”

Erdal Safak’a Acik Mektup,

Sevgili Safak,

Bugun Sabah gazetesinin “Turkiye’nin ilk sosyal medya kullanicilarindan biri olan”[1] okurunuzun mektubunu yayinlarken sarf ettiginiz kelimelerin uslubuna bakinca farkettim ki aslinda su iki basliginiz arasinda zihniyet farki yokmus. Sizin icin habercilik tarafsiz olmak degil, yeteri kadar “muktedir” yakininda olmakmis. Cunku bakiyorum ki, sadece sayi ile bir okurun yaptiginizi desteklemesi yeterli oluyormus, oysa ki Yavuz Baydar‘in yazisinda bir cok okur mektubundan soz edilmekteydi. “Muktedir”in oylarin yeterli cogunlugunu alarak is basinda geldigini, veya gecmiste yeterli fiziksel guce sahip oldugu icin “siyasetin” basinc vanasini elinde tuttugunu dusunursek eminim, bir –sayi ile 1- adet okur mektubu bulup attiginiz basliklari savunmak zor olmayacaktir.

Paşa-Paşa-İmzaladı

Is boyle olunca, gazeteniz kose yazarlarinin 28 Subat’ta neredeydiniz diye sormasinin da bir anlami olmamaktadir, sahipliginizin el degistirmis oldugunun farkindayim ama el degistirmeyen “gazetecilik” anlayisiniz gozlerimi yasartti.

O gun Sabah gazetesinin Yazi Isleri Muduru  olan Ergun Babahan da eminim bize bir adet okur mektubu ile “Pasa Pasa Imzaladi” basliginin nasil “halkin nabzini” tuttugunu anlatabilir.

Bugun Yazi Isleri Muduru olan sizin bu basligi nasil savundugunuzu da unutmayacagim, 28 Subat basliginizi unutmadigim gibi.

sabah_gazetesi_gunaydin_gezi_mansetiyle_cikti_h19446

Yani aslinda “basinin ozgur oldugunu ve “gercek” halki temsil ettigini” anlatmak istediginiz mektubunuz ile basinin ozgur olamayacagini, devletin ekonomik gucunun uzerinde kullanilmasindan korkan –hakli olarak- basin kurum ve kurulus sahiplerinin hep devletin fiziksel ve ekonomik gucunu kullanma yetkisini o gun ellerinde barindiranin caninin istedigini yapmakla yukumlu oldugunu gosterdiniz. Bu yukumlulugunuzu okurlarinizin ustune yikmaya calismayiniz,en azindan sorumluluk sahibi olup durumunuzu kabulleniniz.

Saygilarimla,

Emine Deniz


[1] Bu sifata nasil haiz olundugunun ve kimin bu sifati verdiginin aciklamasini da merak ediyorum ama siz kendinizi yormayiniz elbette.

Umit Ozdag, Necati Sasmaz vs.

Basbakaninin 18 gundur suren protestolar hakkinda istisarede bulunmak icin kendisinden randevu talep eden Necati Sasmaz’i dinlemeye karar veren, protestoya katilaninin onemli bir analiz diye Umit Ozdag’i ciddiye aldigi bir ulkeye ancak nazar degmis olabilir gercekten.

Bir kere “Taksim Erdogan’i Nasil Yener” basligi ile anlamlandirilacak bir hareket degildi son 18 gundur yasananlar, Taksim Erdogan’i yenmeye calismiyor, Taksim bir devlet anlayisini yenmeye calisiyor. Erdogan ise o devlet anlayisinin en kuvvetli yumruklarindan biri, ama Turkiye siyasi tarihinde yalniz degil. Her gelen yeni yonetici elitin kendine yeni dusmanlar yarattigi, tabanini bir ocu paranoyasi ile korkutmaya calistigi bir devlet anlayisini yenmeye calisiyor. O ocuyu bahane ederek vatandaslik haklarinin bir bir elinden alinmasini yenmeye calisiyor,

Taksim “Genclerin gozlerinden open” bir devlet yonetimi anlayisini yenmeye calisiyor. Kendisini baba zanneden, butun erk’ekligi ile vatandaslarini sindirmeye calisan bir devlete “Dur!” demek icin cirpiniyor, Devletin bizim babamiz olmadigini anlamamiz icin son duzluge geldik, finis cizgisi hic olmadigi kadar yakin bu sefer.  Devletin kendisi ile imzaladigimiz kontrat geregi bize karsi sorumlu oldugu, bizim ise kendisini -anayasal yukumluluklerimiz disinda- ozellikle memnun etmek gibi bir zorunlulugumuz olmadigini anlatma derdinde Taksim.

Umit Ozdag’in niyeti AKP’nin oyunu  kemiren uc temel sorunu aciklamaya basladigi an anlasilir oldu benim icin, “1)PKK ile yuruyen muzakere, mutakere ve kirli pazarlik sureci” dikkatinizi cekerim “kirli pazarlik sureci” diye tanimlanmis baris gorusmeleri, pazarlik karsilikli tavize dayali bir alis-veris tanimidir, ama kirli neyi tanimlamak icin kullanilmakta ben bilmiyorum. Ama bildigim bir sey var, senelerce “Turk” olmak ustunden ekmek yiyen, Edirne’nin ilerisini ocu olarak goren bir siyasi gelenegin temsilcisinin demokratik bir surec olan baris sureci hakkinda soz soylemek icin Taksim platformunu kullanmasi olacak is degildir.  Araya “Ulke bolunuyor mu” gibi sinsi mesajlar yerlestirmek ise aydin etigine sigmaz. Saniyorum ki, bir ogul babasini bir yere kadar gecebilir, ancak hangi demokrasi kulturu ile yetistiginiz pesinizi birakmaz. 1960 Ihtilalinin kurmay yuzbasilarindan olan babasini gururlandiracaktir eminim muzakere surecini “ulke bolunmesine” indirgemek.

Kurtlerin vatandaslik haklarini taniyip tanimayacagi konusunda suphelerimi gideremeyen bu girisin ardindan tanimlamalari, ayristirmalari ile Erdogan’i aratmayan Taksim analizi basliyor.

Gezi Parkinin ozelinde yerel kararlarin sehrin halkina sorularak yerel yonetimlerce alinmasi gerektigine olan inanclari icin 28 Mayis gunu Taksim Gezi Parki’nda oturma eylemi baslatan insanlari hemen “Istanbul, Ankara ve Izmir’de orta ve ust gelir gruplarinin ve ozellikle bu gruplarin genc cocuklari” diye sosyolojik bir yafta ile siniflandirmak ile kalmayip, AKP secmenini de aninda “tasrali, muhafazakar, alt ve alt orta gelir gruplari” olarak tanimlayip sosyoloji ve sosyoljik orneklem bilimine yeni bir soluk getirmesini de bir kenara birakalim.

“Devlet gudumundeki sol orgutler”, “Devlet izin verdigi icin AKM’ye asilabilen Marksist-Leninist bayraklar” ile “Camide icki icmisler”, “Hep faiz lobisinin isi bunlar” aciklamalari arasinda zihniyet farki yoktur, ilk zihniyetin ikinci zihniyeti yenmek icin bize akil vermeye calismasinda ise bit yenigi vardir.

Taksim’de gosterilerin sembolu yine Turk bayragi haline gelmelidir onerisi ile kendisinin bir ulkeyi nasil ayristiracaginin sinyalini vermistir. Milli bagimsizlik mucadelesi vermiyoruz Taksim’de, ulus devlet tehlikede degil niye bir bayrak altinda toplaniyoruz, herkes kendi bayragini alip gelse olmuyor mu mesela, Turk Bayragi disindaki her bayrak ve flamayi devlet mi gondermistir oraya. Yoksa Umit Ozdag “Her yer Turk Bayragi olsa hemen giderim” diyen Necati Sasmaz’in oraya gidip Gezi Parki ahalisini “konusarak” dagitmasini mi istemektedir.

Ve gelelim en onemli sorunuma: Taksim direniscilerine “polis ile catismamayi” onererek pasif direnise inanan bizlerin kalbini fethetmeye calisan Umit Ozdag  bir kere dahi polis siddetinden ve buna karsi ne yapilmasi gerektiginden bahsetmemistir. Siddetten bahsetmemeyi birakin, polis siddetini mesrulastirmak icin “komunist-marjinal” gruplari one surmekten geri kalmamistir. Polis siddeti hakkinda agzini acmayacak, polis siddetinin hesabini “ama”siz soramayacak bir siyasi kulturun direniscilere ne talep etmelerini gerektigini dikte etme hakkini nereden buldugu da bir merak konusu.

Nereden geliyor “Taksim gosterilerinin somut talepleri Gezi Parkina ne AVM ne de baska bir amacla bir bina yapilmamasi ve AKM’nin yikilmamasi ile sinirlanmalidir” deme rahatligi, bu ben sizin icin en iyisini bilirim nobranligi neden Turk siyasetinin iliklerine islemis boylesine. “Mesela bir kac agac degil, bir odun” diyenlere odunun sayisi bir degil bes degil dikkatinizi cekerim.

Umit Ozdag’a soruyorum:

1) Butun mekansal kararlar kullanicilarinin karari ile alinsin diyen  Yasar Adanali’nin onerisini kabul eder miydi?

2)Daha az adem-i merkeziyetcilik, daha cok yerel yonetim serbestisi konusunda ne dusunur?

3) “Milli birlik” tahsisi Turkluge hakaret yasasinin canlandirilmasini ve Kurtlerin ikinci sinif vatandas olmasini mi saglayacak yeniden?

4) Ve son olarak marjinal grup olmak anayasal suc mudur?

Neden illegal degil de marjinal grup demektedir? Illegalin tanimi bellidir marjinalin tanimi ise  kisiden kisiye degisir.

5)Bir akademisyen nasil takip edilebilir tanimlar uzerinden degil,subjektif tanimlar uzerinden analiz yapar?

Saglicakla,

Emine

Bilginin Ekonomi-Politigi

Son bes gunde* Turkiye’de yasanan protestolar ile ilgili cok sey yazildi, cok sey soylendi,tartismalarin en yogun oldugu noktalardan biri basinin son derece komik sessizligiydi. Bu sessizligin yorumlanmasi asamasinda bilginin ekonomi-politiginin tartismaya acilmasinin gerekliliginin sart oldugu ise asikar.

Devlet denilen yapilanma insanlar ile bir kurum arasindaki kontrattan daha ote bir sey degildir. Bu kontratin en onemli maddesi ise asayisi saglamak icin kullanilacak gucun kimin tekelinde olacagidir. Kisilerin kendi asayislerini kendileri saglama durumunun esitsizligi ve keyfiligi karsisinda insanlar devlet denilen kurumun guc uzerinde tekelini kabul etmislerdir, FAKAT bu gucun kullanmasinin kurallari da ayni kontratta belirlenmistir. Son bes gundur gorduklerimiz ise devletin guc tekelini, kendini var eden halkin uzerinde kullanmasi ve bunun icin hesap verme gereginin olmadigini dusunmesidir. Polis kuvvetlerinin insanlar uzerinde boylesine orantisizca biber gazi ve turevlerini kullanmasinin akla ve izana sigan herhangi bir yani olmadigi gibi, tabii simdi polis oyle yapmamaliydi ama diye baslayan cumlelerin de benim icin kiymeti haybiyesi yoktur. Cunku butun bir hikaye polise kitap okuyacak denli yaratici eylemcilerle baslamisken, orantisiz polis mudahelesi ile bugune gelindigini kimsenin unutmamasi gerekir.

Devletin bir onemli gucu de ekonomik gucu elinde barindirmasidir, liberal demokrasilerde zor olsa da devletin sizi mal varliginizdan etmesi imkansiz degildir; ve ayni kaba gucu tekelinde bulundurdugunu gerektiginde hatirlatmaktan cekinmedigi gibi, ekonomik gucunu de hatirlatmaktan cekinmez devlet ve/veya yonetici elit.

Butun bunlarin anlami ne mi? Devlet ve yonetici elitleri yaptiklarinin sorumlulugunu ustlenmemenin bir yolu oldugunu fark ettikleri an kendilerine zorluk cikaranlar ustunde guclerini kullanmaktan cekinmeyeceklerdir. Secimle is basina gelip, secimle gorevinden alinacagini bilse dahi gerekli cogunluga sahip oldugu surece secmeninin tamamina hak ve ozgurluk gibi kamu hizmetlerini bazen saglamamanin yollarini bulacaktir. Bilgiye ulasmak, ve bilgilendirilme hakki da en onemli haklardan biri olduguna gore kesintiye ugramasi isten degildir.

Medya sahipliginin kimin elinde olacaginin cevabi benim icin acik, isteyen medya grubuna sahip olabilir. Piyasa ekonomisinin medya konusunda da isletilmesi ile ilgili bir sorunum yok, yeter ki zamaninin ruhuna gore haber yapmadigi icin devlet eliyle yaptirimlara ugrayacagindan korkmadan haber yapabilsinler. Iste sorun bu noktada yasaniyor, yarin baslarina ne gelecegini bilmeyen medya patronlari bugun belki de kimse onlara oyle bir emir vermeden kendilerini sansurluyorlar.

Peki bunun yaninda kisisel olarak Dogus Grubu veya Dogan Grubu urunlerini kullanmamayi tercih etmek hak iken, tercih etmeyenleri asagilamak hak mi? Hayir! siz Garanti Bankasini kullanmayabilirsiniz, ya da Dogus Grubuna ait yerlerde yemek yemeyebilirsiniz ama yemeyi tercih edenleri, kullanmayi tercih edenleri otekilestiremezsiniz,nokta.  Butun bu hareketten ogrenmemiz gereken en onemli sey, azinligin cogunluga, cogunlugun azinliga tahakkumu olmayan, sivil ozgurluklere ve anayasal hukuka dayali bir demokrasinin var oldugunu unutmamiz, ve simdi yeniden hatirlamaya calisiyoruz.

Cunku o zaman bugun Sabah gazetesinde Suleyman Yasar’dan farkiniz kalmiyor. Merkez Bankasinin bagimsizligina laf atmak icin, yasananlari kullanmasi ve bugun yasadiklarimizin “genc nufus issizliginin artmasindan kaynaklandigini” iddiasini ile gelen Suleyman Yasar olmak istemezsiniz. Hem issiz gucsuz gencler sokakta demeye calisiyor, hem de Durmus Yilmaz’dan beri bir turlu icine sindiremedigi Merkez Bankasi ile kendince hesaplasmaya calisan Suleyman Yasar’i yaraticiligi icin takdir ediyorum(!)

 

Ve son olarak Hasan Bursalioglu’na da tesekkurlerimle bir de isin medyanin yanlisi tarafina deginmek zorunlulugunu hiseettim-ayri bi yazi konusu olsa demistim ama ayni yazida olmaliymis anladim.

Bu yeni bir olgu degil ben azindan son 11 yildir bunun ne denli carpici bir gercek oldugunun farkindayim. Ilk farkedesim 2002 yilinda Sabanci Universitesi’ne baslamam ile ayni zamana denk duser, cunku o zamanin yonetici elitinin derdi olan konularda Sabanci Universitesi -dogru yanlis eksik veya degil onu tartismiyorum- farkli bir tavir icindeydi, ve Emin Colasanindan Abbas Guclusune herkes hep bir agizdan insanlara cocuklarini Sabanci Universitesine gondermemeleri yonunde telkinlerde bulunuyordu, cunku onlar herseyi bilen muktedirden korkuyorlardi. 11 yil oncesine  gitmeye gerek yok, bu devlet Uludere’de insanlarini bombaladi, ama kimse bilgilendirilmek istemedi cunku “kacakci”lardi, su testisi su yolunda kirilirdi.  Ve bugun yine Dogan Grubuna ait medya kuruluslari sessizligi tercih etti ya da penguenleri…*

Sonra dun Basbakan Erdogan, Koc Universitesi rektorunun gayet yerinde e-maili hakkinda once niyet okuyuculugu yapti, sonra rektorun ogrencilere sahip cikmasini istedi. Sahip cikilmasini istedikleri 18-22 yas arasi yetiskinlerdi,cunku biz senelerce devlete baba demistik o da kendini baba zannetmisti. Bu neden olmustu peki, ben de niyet okuyuculugu yapayim o zaman, gostericilere kapilarini acan Divan Otel ve doktorlarinin gazdan etkilenenlere yardimci oldugu Amerikan Hastanesi yuzunden olabilir mi acaba? Peki ayni Koc grubunun 1970’lerde medyayi zamanin hukumetine karsi burokrat elit destegi ile kullanirken aklina bir gun basina bunlarin gelecegi gelmiyor muydu acaba?

Rasyonelitesine inandigim insan irkinin bu kadar miyopik olmasi nedendir acaba?

Ayrica bir seyi daha unutmayiniz, bu ulke 90 yildir secimle yoneticilerini seciyor; biz Misir, Tunus veya Libya degiliz dolasiyla yasadiklarimiz da “bahar” degil. Yasadigimiz demokrasinin buyume sancilari, ama cok guzel cocuklariz ve cok guzel buyuyoruz!

*Icisleri Bakaninin bugun yaptigi aciklamaya gore, son bes gun icinde Turkiye’nin 67 ilinde 235 eylem ve etkinlik gerceklesirken; 1.730 kisi tutuklanmis, bunlarin onemli bir kismi sorgulanip, kimlik tespiti yapildiktan sonra serbest birakilmistir.

*Bugun itibariyle yayinlara baslamalarinin fasulyeden sayilmasi gerektigine inaniyorum.