48 saat once Misir Genel Kurmay Baskani Sisi, Musluman Kardeslere ve muhaliflere sorunu cozmeleri icin iki gununuz var, yok cozemezsiniz o zaman biz “yol haritamizla” geliyoruz dedi.
Ben bu satirlari yazarken, 48 saatlik surenin sonuna gelinmisti. Mursi ve Musluman Kardesler askerin “uyarisini” kendilerine karsi –benim de katildigim gibi— bir darbe girisimi olarak gorduler. Mursi dun yaptigi konusmasinda ve ondan once sozcusu araciligiyla yayinladigi aciklamada kullanilan dilin her turlu anlama acik oldugunu belirtmis ve askerden aciklamasini geri cekmesini istemisti.
Mursi’nin dun yaptigi konusma “secilmislik” uzerineydi.Hatta Tamarrud hareketi kac kere “mesruiyet” dedigini sayan videolar uretti, 53 kere.
Turkiye Misir karsilastirmasi yapmayi sevenlere ise bir not: Mursi’nin is basina geldigi secimler Misir’da yuzyillardan sonra yapilan ilk secimlerdi. Secim derken elbette, acik ve adil oy sayiminin yapildigi, adaylarin Mubarek tarafindan belirlenmedigi, ve secim sandiklarinin basinda insanlara siddet uygulanmadigi siyasi olaylardan bahsediyoruz. Ve Mursi uluslararasi gozlemcilerin ilk defa katilmasina izin verilen adil ve acik secimleri kazandi. Elbette bu blog yazisinda belirtildigi–cok dogru oldugu– uzere demokrasinin sadece secim yuzunu gormek Mubarek’i deviren kitleler icin cogu kez yeterli degildi.
Mursi, Musluman Kardeslerin ilk baskanlik adayi degildi; Musluman Kardesler Khairat El-Shater’i aday gostermek istemisler ama ara rejimin yoneticisi Askeri Konsey adayligini reddetmisti. Ayni konsey Mubarek’in son basbakani ve Misir ve benzeri diktatorluklerin en onemli kolu olan Hava Kuvvetlerinde ust duzey yetkili komutan Ahmad Shafik’in adayligini onaylamisti.
Mursi ezici bir cogunluk ile secim kazanmadi, Ahmad Shafik’in %48 olan oy oranina karsin %51.7 oy aldi. Secimlere katilim orani ise %54 idi. Bunun en onemli sebebi Mubarak tarafindan yururluge konan secim yasalarinin askeri konseyin parlemontayi lav etme karari nedeniyle degistirilememis olmasiydi. Ve tabii ki Misir halkinin Tahrir’de kendilerine belki destek olmayan ama siddet de uygulamayan askere minnetiydi.
Secim sonuclari, 50 senedir yer altinda yasamaya zorlanan, 1950’de meydanlara cikan, sonrasinda ise meydanlardan cekilmeleri halinde kendilerine dokunulmayacagi soylenmis olmasina ragmen tutuklanan, kimliklerini saklamaya zorlanan bir siyasi hareketin desteginin yadsinamaz oldugunun isaretiydi.
Ama ayni zamanda, Misir’in Nasr zamanindan beri ilmek ilmek islenen militer algisinin da ilk sinyaliydi.
Aradan gecen bir yil icinde Mursi ulkeyi iyi yonetemedi demek ise safdillik olur, yarim yuzyildir askeri diktatorlukle yonetilen bir ulkeyi, uretim araclarinin asker ve sadik burokratlar arasinda dagitilmis oldugu bir ulkeyi, secimlerden hemen sonra hepsi Mubarak tarafindan atanmis yargiclardan olusan Anayasa Mahkemesi ve Yuksek Secim Kurulu muadilleri secimlerin kanunlara aykiri oldugunu acikladigi bir ulkeyi, Parlementonun lav edildigi ve secilmis baskanin Parlementoyu toplamak istedigi zaman Anayasa Mahkemesi ve askeri konseyin “hayir” dedigi bir ulkeyi bir senede duzeltmesi mumkun degildi.
Mursi’nin hic hatasi olmadi mi peki, oldu hem de cok.
Ilki Anayasa Komisyonu’nu sadece Musluman Kardeslerden olusmus olmasina karsi cikmamak ve bir toplumsal konsensus aramamakti. Bu nedenle #June30 hareketinin ilk saatlerinde Baskanlik sozcusunun ilk onerilerinden biri Anayasa komisyonunu yeniden toplamak oldu.
Ikinci hatasi askerin ekonomik cikarlarina dokunmazsam, asker de bana dokunmaz algisi ile askerin demokratik hayat icindeki yerini duzenlemeye calismamasiydi. Bugun kefenleri ile sokaga cikan Musluman Kardesler taraftarlari goruntusu bana vitrinden baska bir sey ifade etmiyorsa bunun nedeni Mursi’nin o kefeni giymeye razi olmayip askere inanilmaz haklar sunmus olmasidir.
Ve elbette ekonomi ekseninde bir gelişme sağlayamamasını unutmamak şart. Kitleleri birleştirebilen en önemli etkenlerden biri ekonomik güçlüklerdir.
Peki, son bir hafta icinde 16 kisinin olumu ile sonuclanan gosteriler karsisinda ulkenin ic guvenligini saglamak ile gorevli asker ve polis ne yapsin izlesin mi diye soranlara ise sunu belirtmek isterim. O kayiplarin en onemli sorumlulugu da kolluk kuvvetlerinde.
Gecis doneminde akil almaz devlet terorune imza atan askeri konsey ve polis, bu sefer baska bir terore imza atti. “Biz herhangi bir partinin koruyucusu degiliz” diyerek, iki seye neden oldu:
Birincisi, 1950’yi unutamayan –bu anilar ile yasayan siyasi olusumlar ne onemli bir sorun o da bir yazi konusu—Musluman Kardeslerin taraftarlarini silahlandirilip koruma gorevlisi haline getirmesine,
Ve bunun sonucunda insanlarin kendi adaletlerini hesap verilebilirlikten uzak olduklarini bilerek saglamalarina.
Baska bir partinin Merkez Binasi yakilmaya calisilmazken, Musluman Kardeslerin binasinin atese verilmeye calisilmasini izleyen –ve hatta gosterilere katilan polis–, binanin icinden insanlarin uzerine plastik ve hatta gercek mermi ile ates acilmasina engel olamayan Musluman Kardesler yonetimi arasinda insanlar bir yil sonra yine ayni kaosa surukleniyorlar.
Devletin kolluk kuvvetleri islerini yapmamazlik DA edemezler, askeri konseyler ultimatom verme yeri degil, guvenligin nasil saglanacagini regule etme yeridir.
Disaridan bakan bir gozlemci olarak yapilmasi gerekenin erken secime gitmek oldugunu dusunuyorum,ama artik bunun icin de cok gec gibi gozukuyor. Ben bu satirlari yazarken Reuters son dakika haberi olarak Baskanliktan cekilmeyen Mursi’nin koalisyon yonetimi onerdigi haberini verdi, ise yarar mi bilinmez ama bir adim.
Peki Tahrir’i dolduran milyonlar, onlardan daha iyi mi biliyoruz ne istediklerini. Asla, eger askerin yonetimi devralmasini istiyorlarsa bize dusen o isteklerine de saygu duymak. Fakat, bunu yaparken askerin politik arenada bir aktor olmasinin ne denli demokrasi pratiginden uzak oldugunu belirtmekten geri de durmayacagim.
M
[1] Devrim televizyonlardan yayinlanmayacak, ama darbe yayinlanacak.