Yalnızlık üstüne

 

Bt--Z_yCIAA9tK3
Kaynak: https://goo.gl/9pJYEo

 

The Atlantic dergisinde The Evolutionary Power of Loneliness başlığı ile yayınlanan bu makale ve makaleye ana temasını sağlayan araştırmaların ana teması: İnsanlar evrimsel geçmişleri ve sosyal yapılanmalarının gereği olarak  gruplar halinde yaşamaya alışkın canlılardır. Peki evrimsel geçmişimizi böyle şekillendiren, toplumları ve o toplumlardan devletleri birlikte yaşama prensibi üzerine kurmamızı sağlayan bu alışkanlığın kökenine inmek mümkün müdür? Cevap, hemen hemen, evet.  Araştırma sonuçları göstermiş ki, yalnızlık zamanlarında”acı” çekiyoruz. Bu”acı”dan kurtulmak için ise  beynimiz bize yalnızlıktan çıkmamız için komut veriyor.[1] Yani, sosyalleşmemizin nedeni beynimizin bizi acıdan kurtarmak istemesi.

İlk itirazım, acı bu durumu anlatmak için kullanmak istediğimiz kelime olmayabilir mi? Biyoloji biliminde acının ne demek olduğunu bize makalede açıklamadıkları için gündelik hayatımızda, edebiyatta,sinemada ve daha nice sanat formunda, psikoloji ve psikiyatri bilimlerinde kullandığımız acı ile farkını tasavvur edebilmek bir hayli zor. Bir de bunun üzerine yalnızlığın da aynı diyabet (şeker hastalığı) gibi genler yolu ile aktarılabileceğini okuyunca ima edilenden insanın gözü korkuyor. Yalnızlık sadece acı veren bir his değil, aynı zamanda insanın hayat kalitesini düşüren ve genlerimiz ile nesiller boyu aktarılacak bir hastalık.

İşler daha da ilginçleşiyor. Kendinizi birden bire ekonomi, siyaset bilimi ve sosyolojinin uzun yıllardır cevabının peşinde türlü türlü modeller, bitmek tükenmek bilmeyen veri toplama halleri, yıllar harcanmış etnografik çalışmalar ile harcadığı “İnsanlar neden bir toprak parçası, bir ideal veya bir amaç uğruna kendilerini ve başkalarını öldürmeyi makul görürler?” sorusuna cevap geliyor. Araştırması makaleye ilham olan John Cacioppo sözleri ile:

“bazı kimseler için bu (birine, bir yere, bir gruba bağlı olamama) acı o denli fazladır ki köylerini koruma ihtiyacı hissederler. Bazıları başka yerleri görme, başka deneyimleri yaşama isteği için de olsalar dahi mutlaka geri gelecek bir yerleri, ilişki kuracak kimseleri olsun isterler.” [2]

Hem yukarıdaki soru ile ilgilenen, hem de siyaset biliminin veri ile yapılması gerektiğine inanan biri olduğumu bu konular hakkında konuştuğum herkes bilir. bilmeyenler için ise, evet ben veri ve model ile yapılan sosyal bilimlere inanan biriyim. Bu ideolojik bir tercih, ve ideolojisini tartışabiliriz elbette.

O zaman deneysel yöntemleri kullanan bu araştırmalar serisi beni neden rahatsız ediyor değil mi? İki nedeni var. İlki yöntemin, ne yazık ki tip ve psikoloji araştırmalarında çok görülen, özensizliği,  ikincisi ise kamu politikaları ve kişisel alana etkisi.

İlki ile başlayayım o zaman: İstatistik ve ekonomi biliminin aşk çocuğu olan ekonometri nedensellik ile ilgili çıkarımlarını yaparken kontrollü deneylerden yararlanır. Kontrollü deneyi kısaca hatırlacak olursak:

 Bir topluluğun içinden RASTGELE seçilmiş örneklemin RASTGELE kontrol ve deney gruplarına atanmış olduğu deneylerdir. 

Bu araştırmaların kontrollü deneyleri fareler üzerinde gerçekleştirilmiş. Mesela bir deneyde, deney grubundaki farelere kokain enjekte edilirken, kontrol grubundaki farelere tuzlu su enjekte edilmiş. Bu deney yukarıdaki kurallara uyuyor ve bu konuda bir sorum yok. Ama nedensel çıkarım ile analiz yapan bizlerin en önemli sorularından biri dışsal geçerlilik (external validity) sorunudur.  Makalede araştırmacılar farelerden insana geçerken hücre cezasına çarptırılan mahkumları örnek olarak kullanıyorlar. Yukarıdaki örnek ışığında şimdi düşünelim. Öncelikle topluluğun davranışına dair çıkarım yapmak için seçmiş olduğumuz kimseler rastgele seçilmişler mi? Peki seçtiğiniz bu örneklem  içinde deney grubunda bulunan, hücre cezası alan, mahkumlar rastgele seçilmişler mi? Evet, haklısınız değiller. Öyle olmadıkları gibi incelemek istediğiniz toplumun, yalnızlığa etki eden özellikler göz önüne alındığında, ortalaması ile örneklem ortalamasının farkının sıfırdan farklı olması ihtimali kayda değer.

Gelelim ikinci konuya. Yazı kendi içinde bir yalnız kalmayın manifestosu. Ve yalnız kalmasanız iyi olur demek sosyal çevrenizde kabul edilebilir bir şey iken, yalnız olmayı tercih etmek de aynı diyabet gibi genetik bir sorun diyerek yalnızlığı bir hastalık ile aynı kefeye koymak değil. Yalnızlığın olumsuzluğunu pekiştirmekten başka bir şey değil çünkü yapılan. Zeka, bir kimseyi dikkat çekici kılan fiziksel özellikler vb. de genetik olarak aktarılıyor, onlara neden benzetmiyoruz. Bu yalnız kalmamaya, en iyi arkadaş çok arkadaştır önermesine, mutlaka uzun partnerlikler kurmanın gerekliliğine, çocuk sahibi olmanın erdemine sürekli olarak yapılan güzellemeler uzun vadede yaralayıcı. İnsanların istemedikleri, belki psikoloji ve/ya fiziksel şiddete maruz kaldığı ilişkiler içinde kalmasına neden olabiliyor olacağınızı hiç düşündünüz mü?

Buradan oraya yol öyle sandığınız kadar uzak değil.

Simone de Beauvoir’in anılarında, Jean Paul Sartre ile olan ilişkisini anlatırken, yazdığı gibi: “Me niego a picotear emociones”.

Ya da Teoman’ın dediği gibi: “Aşk kırıntısı ile doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta”

[1] Singer, Emily. “The Evolutionary Power of Loneliness” The Atlantic Monthly. May 2016. Retrieved from: http://goo.gl/Z4VoCd 

[1] Singer, Emily. “The Evolutionary Power of Loneliness” The Atlantic Monthly. May 2016. Retrieved from: http://goo.gl/Z4VoCd 

Kalben, bahar ve Emine’nin orjinallikleri

 

hqdefault

Kalben-Haydi Söyle

Çok enteresan bir haberim var (bkz: kendini önemli sanan insan modeli. Yalnız, blogumu okuyorsunuz demek ki biraz önemliyim efendim nezdinizde).

Bu şarkıyı her dinlediğimde garip bir sevinçle doluyorum ben. Hayır; sevgili büyüklerim, canımın içi arkadaşlarım ve sevgili kardeşim aşık değilim. Aşık olmadığım gibi, aşk denilen şey hakkında bu kadar umursamaz olduğum, ve hatta kendisinin çok abartıldığına kanaat getirdiğim bir zaman olmamıştı nicedir — yaklaşık bir 10 senesi var.

Neden bilmiyorum böyle hissetmem.

Ama Kalben duysa bence çok sevinir, çünkü bence o da bu şarkıyı söylerken çok gülmek istiyor ve hatta kahkahalar atmak istiyor. Üzülme Kalben ben senin için yüzümde gülümseme ile Brooklyn ve Manhattan sokaklarında bu ezgiyi katık yapıp dans ediyorum.

Allah ağzımın tadını bozmasın, sizlere de iyi baharlar!

Kiss the Frog.

image

 

I shut my eyes and all the world drops dead;

I lift my eyes and all is born again.
I took a deep breath and listened to the old bray of my heart.

I am. I am. I am.
Kiss me and you will see how important I am.

“Ben varsam var dunya, ben yok, o da yok”

veyahut

“Çünkü, yaşadığımız hayatın bir başkasının düşü olduğunu kanıtlamanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini biliyordum artık”

Ne Güzel bir Pazar

 

image

Babam iste, altina ne yazsam ne anlatsam olmayacak olan. Birey oldugumu bilen ve kabul eden, birey oldugunu anlatan ve anlamlandirilan. Bagira cagira tartisiriz da, komikli konusuruz da is siyaset oldu mu mesela. Okumanin erdemine inaniriz, bir de Tanpinar ile Bugra’nin buyuk yazarligina. Hayatta en cok “aydinlanmacilara” guleriz, bir de Suleyman Demirel’in aforizmalarina. Ikimiz çok kalabalığız, yalnızlığımızı sevmemiz ondandır. İnsanlar bizi tanımazlar ise sevmezler, tanırlarsa onu benden daha çok severler. En çok Süleymaniye’nin külliyesini severiz. Onun en sevdiği koku aluminyum kokusudur, benim ise şehir. O devletin bekaasına benden daha çok inanır, çünkü Churchill haklıdır. Benim için devlet işleri kolaylaştıran bir kurumdan ötesi değildir. Ben ona ne istersem anlatabilirim, “bu da babaya nasıl anlatılır” diyenleri anlamam. O hem oğlunu hem beni elbette eşit sever, ama Allah O’na ilk önce bir kız çocuğu verdiği için çok mutludur. Bizim hikayemiz budur, Allah seni benden çok ama çok geç alsın.

After months of being sick with flu, and dealing with all the side-effects interacted with flu and diabetes my dad was out and about all day today. I think this is one of the photos I smile genuinely in a long while. There is a certain sense of invincibility when I am with him. I do not lean on him for anything, he does not want me to lean on him for anything. He knows and acknowledges I am an individual ; I know and acknowledge he is an individual. I just seem to cling to him on photos a tad bit more than he does to me.

 

 

 

 

Tosun Hocam’a II

 

image

En sevdiğim fotoğrafınız hep bu olacak sanırım Tosun Hocam.

Bugün size Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’nde, Bebek Camii’nde ve edebi istirahatgâhınız olacak Zincirlikuyu mezarlığında eşlik edebilmiş olmanın huzuru içimde.

Ama anma töreni sonrası beni Rektörlük binası götüren ayaklarıma hükmeden beynim, naaşınızın başında nöbet görevimi yaparken beni içimden sizinle “Tosun Hocam, çok garip bu tabutta sizin yattığınızı iddia ediyorlar. Oysa ki siz hemen şurada göl kenarında ya bisiklete biniyor, ya Men, Ship and Sea öğrencilerine kürek çekmeyi öğretiyor, ve yahut açmakta olan katır tırnakları ile ilgili bir öğrenciye bir şey anlatıyor olmalısınız” reddedişim ile bambaşka şeyleri diliyor.

Kemal İnan Hocamın dediği gibi az bulunan cesaret, birikim ve evrensel ahlakınız ile bizi birer yetişkin saymanızla ve bize yetişkinmişiz gibi davranıp, bizden de öyle davranmamızı isteyerek vermiş olduğunuz inanılmaz sorumluluk hissi için teşekkürler.

Giderken bile hayatıma öyle güzel değdiniz ki, beni çok üzen birinin buna hiç değmediğini ve aslında hiç bir zaman değemeyeceğini gösterdiniz. Size anlatsam, sizin de tanıdığınız o kimseyi “Hata yapmaktan ve hayal kurmaktan korkma” derdiniz. Hata da yaptım, hayal de kurdum ama cesaretimi ve dürüstlüğümü hiç kaybetmedim. Teşekkürler!

Böylesine üzülmemi performatif bulanlar olduğunu size söylesem gülerdiniz ve bana da gülmemi salık verdiniz ; öyle yapıyorum. Çünkü sevgili Zeynep Bahar Çelik’in annesine “Benim kızım Zeynep Bahar da Sabancı Üniversitesi’nde okuyor” dediğinde verdiğiniz cevap her hissimizi açıklıyor “Rica ederim, Zeynep bizim kızımız”.

 

 

Tosun Hoca’ma…

 

tosun-terzioglu.jpg

 

“Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
İnce yelkenleri alıyor yeller
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller…”

 

Sezai Karakoc’un Olum ve Cerceveler adli siirindeki bu dortluklerde Tosun Hocam’i, ve Tosun Hocam’in bana ne ifade ettigini anlatan binlerce mana var.

 

Hafif ve sari isik rahat ve uzun okuyabilmek icin, kendinizi dinleyebilmek icin en uygun isiklardan biridir. Varligi ile ben buradayim demez, hayatinizi kolaylastirir, size ve etrafinizi saran herseye anlam katar. Mutevazidir. Okulun ilk gununde, ilk ogle yemeginizde masaniza oturan ve sizinle sevdiginiz kitaplardan, universitenin ne demek oldugundan konusan, her sene sonunda kampusun icindeki evinde sizi agirlayan, bazen blueberry aslinda yaban mersini midir sorunuzu uzun uzun yanitlayan, bazen Turkiye’de ilk kez duzenlenecek olan Model Birlesmis Milletler Konferansinin organizasyonu icin sizinle sabahlayan, bazen konferans davetlisi Rauf Denktas’i kapida karsilayacak ambulansi unuttugunuz icin Denktas’in yaverinden yedidiginiz azar nedeniyle dolan gozleriniz gorup size elinde sicacik bir kahve ile gelen dunyanin ve Turkiye’nin en onemli matematikcilerinden biri olan Tosun Hocaniz gibi.

 

Her birimiz incecik yelkenlerimiz ile adim attik Orhanli’da Sabanci Universitesi diye adlandirilan fakat aslen “okulumuz” olan bir yere. Yelkenlerimizi ruzgari ile dolduran bizi teker teker bu hayatta en mutlu olacagimiz ugrasilari yapmak uzere bu kapidan ugurlayanlar arasinda en onemlisi idi Tosun Hoca.  New York Universite’sinde 4. yilina devam ettigim doktoramin kabul mektubunu kendisine elektronik posta araciligiyla ilettigimde “Yolun acik olsun, kolay gelsin Emine kizim” yazacak denli kuvvetli  ve yuzunden konusurken hic eksik etmedigi gulumsemesi ile guvenli bir ruzgardi Tosun Hoca.

 

Biz hala son duragimizin neresi oldugunu bilmedigimiz bu gemide yol alirken, sizi bugun topraga verecegiz Hocam.

 

O nedenle bir gun yeniden gorusene dek, simdilik Hoscakalin.

 

Baskadir Baska

Simdi gece gece oturmus, Deli Yurek’i Kenan Imirzalioglu icin izledigim zamanlardan bana kalan en onemli yadigar olan “Baskadir Baska”yi dinliyorum. Baris Manco’nun “Kul Ahmet” saheseri ile birlikte ardindan uzun uzun dusundurur. Pazar gunu secimler var ya hani, ve hani siz butun bir ulkenin gecmisinin de geleceginin de 8 Haziran sabahi oldugunu saniyorsunuz ya… Oysa ki:

“Ates olmak hostur amma, yanik olmak baskadir baska” demis birileri.

Ben hangi ulkede dogacagimi secmedim, hangi ulkede dogacagini secmeyen, secemeyen herkesin bunu hic unutmamasini dilerdim. Ben bir de ustune “Hikmetinden sual olunmaz” derim, sizin ne diyeceginiz ise size kalmis.

Bunu unutmaz iseniz, ates olanin bugunden yarina, bir on yildan digerine degisebilecegini gorursunuz. Ama yanan hepimiziz, her zaman. Ve yanik olmak baskadir cidden.

Yaninca, senden daha az veya senden daha cok yanani gorunce, ya da hic yanmayinca ama yanani dinleyince; gercekten dinleyince yalniz sizin isinize geldiginde degil, insan daha uzun vadeli seyleri derisinin en altinda hissediyor.

Mesela, kurumsal irkcilik ile yuzlesmek istiyor, mesela mulkiyet hakkini temeline inmek istiyor, mesela ozgurluk ile guvenlik arasinda secim yapmak zorunda oldugunun kendine acikca soylenmesini istiyor, cocuklari, yigenleri iyi egitilsin meslek sahibi olsun istiyor, statuko ile degil, konjekture gore degil, ilkelerine gore hareket eden insanlarla siyaset konusmak istiyor.

Bir de Ahmet Hamdi Tanpinar ne demis: “…O zaman Mumtaz arkadasina behemahal yasamasi lazim olanla kendisine ait gecici haller arasinda uydurdugu munasebetin manasiz oldugunu elinden geldigi kadar anlatmaya calismisti. `Islerimiz iyi gitmiyor diye, tanrilara kizmayalim’ demisti. Islerimiz, bizim ve bize benzerlerin kucuk sakatliklariyla, tesaduflerin ihanetiyle her zaman bozulabilir. Hatta bir kac nesil icin bozuk gidebilir. Bu bozulma, bu duzensizlik ic kiymetlerimize karsi vaziyetimizi degistirmemelidir. Iki ayri seyi birbirine karistirirsak ciplak kaliriz. Hatta zaferlerimizi bile tanrilardan bilmemeliyiz. Cunku ihtimallerin cetvelinde maglubiyet de vardir. Amcanin mahkemesinin uzamasiyla bu vatan uzerindeki tarihi haklariminizin kizkardesinin evlenmemesiyle Suleymaniye’de okunan sabah ezaninin ve Musluman bir babadan dogmamizin, paranizi dolandiran emlak tellaliyla ic cehremizi yapan kiymetlerin, bizi biz yapan buyuk realitelerin ilgisi nedir? Bunlar sonu cemiyete dayanan realiteler olsa bile, bizi kendimizi inkara degil, sartlari degistirmeye goturmelidir. Elbette ki bizden mesut memleketler ve vatandaslar vardir; elbette ki iki asirlik hezimetlerin, cokuntulerin, henuz kendi sartlarini bulamamis bir imparatorluk artigi olmamazinin bir yigin neticesini hayatimizda hatta etimizde duyacagiz.Fakat bu istirabin bizi hezimete goturmesi daha buyuk bir hezimeti kabul degil midir? Vatan ve millet, vatan ve millet olduklari icin sevilir; bir din, din olarak munakasa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatimiza getirecegi kolayliklar icin degil…”

Tesekkurler/Thank you!

“Ve hayattaki en buyuk mutluluk bu dunyanin sahidi olmakti”[1]

17 Nisan 1984 yilindan beri, Allah’a cok sukur, bu dunyanin sahidi olmaya calisiyorum. Bu sahitlik sirasinda hayatin bana iyi davrandigi kesin. Benim de bana sunulanlari caliskanlikla, bitmek bilmeyen bir merakla, cok dusunerek, ve hep sukrederek en iyi sekilde kullanmaya calistigim da asikar — buyumek biraz da kendine saygi duymakmis.

Bu sahitlik sirasinda yanimda olup hakkini odeyemecek olduklarima bir tesekkur bu yazi. Ocak ayinda hayatini kaybeden cok sevgili hocam George Downs’un cenazesi ve anma toreni sirasinda cok sevdigim ve saygi duydugum bir baska hocam Bruce Bueno de Mesquita’nin son zamanlarinda arkadasi George’a tesekkur etmek icin yazdigi yazi, ve bu yazinin hikayesini dinledigimden beri dogumgunumu ve sahitligime “eslik” edenlere tesekkurlerimi sunmayi bekler oldum. Bazen bire bir zaman ayiramiyor olsam dahi sizlere, bu tesekkur notunu kabul ediniz.

Annem… Nam-i deger beni bu dunyaya getiren, getirdigi andan itibaren dualarini, evhamini, sevgisini, elestirisini, yoldasligini, catismasini, kahkahasini, gozyasini, degerlerini, karsi olduklarini, ideallerini, fedakarliklarini uzerimden, aklimdan, ruhumun en derinliklerinden eksik etmeyen kadin. Yirmi dokuzu otuza baglayan yilin, geriye donup bakinca cok onemsiz ama icinden gecerken ruhumu daraltan, nahos anlari her sabah sesini duysam gecmezdi. Biliyorum cok uzuldun anne, ozrumu de tesekkurumu de kabul et bu yuzden.

Babam… Kendisinin benim icin ne ifade ettigini asla kelimelerle tarif edemeyecegim, dunyaya gelmemin diger sebebi. Yalan yok kolay bir dinamik degil aramizdaki, Allah’in cok az insan bahsettigi zekaya sahip bir adamin kizi olmak kolay degil, hele ki benim gibi surekli olarak bu hayatta sevdiginiz kimselerin onayina ihtiyac duyuyorsaniz. Fakat bu dinamigi kolaylastiran yine babam, doktora kabulum geldiginde “Hayatini kendinden baska kimseyi gururlandirmak icin yasamayacaksin. Seninle gurur duyduguna emin olman gereken tek kisi yine kendinsin” diyerek bana bu uzun yolculugun en onemli dersini hediye eden adam. Bu gectigimiz otuz bir yil asla ayni olmazdi, eger hep bir telefon kadar uzagimda oldugunu bilmeseydim. Tesekkurlerim Turkiye denilen yalniz ve guzel ulkenin azinlik “baba”larindan biri oldugun icin sana.

Huseyin…Hayatima girdigi bin dokuz yuz seksen yedi senesinden beri hic sektirmeden “kardesim”. Bu dunyada kendisi icin karsima almayacagim, alamayacagim kimsenin olmadigi adam. “Adamligina” degil “insanligina” kefil oldugum minik feministim, en buyuk sirdasim, en yakin arkadasim, canimin diger yarisi. Dogdugu gunden beri kahkahalarimin, cigliklarimin, gururumun, endiselerimin, sevinclerimin, kizginliklarimin, gucumun, gucsuzlugumun en buyuk muessibi. Sana tesekkurlerim bana kendime gelmemi salik veren her minicik adimin icin, insanligin, adaletin ve hakkaniyetin icin.

Anneannem, babaannem, dedem ve hic gormedigim ama hayatimin her donum noktasinda ruyama giren, insallah, doktora tezimi ve doktorami kendine adayacagim Huseyin Dedem Sonsuz destekleri, bitmek bilmeyen umutlari, dunyanin sekizinci harikasi olduguma inanclari icin. 3 aylikken de, 3 yasindayken de, 30lu yaslarimindayken kosulsuz simartildigim pembe kabarcikli masal diyari icin tesekkurler size. Ve en onemlisi, kendi kulturel kodlarinizin ne cocuklarinizin ne torunlarinizin kulturel kodlari olmadigina sonsuz sayginiz icin tesekkurden fazlasi gerekir, elimden daha fazlasi gelmez ama sizi kulturel kodlari ile yargilayabileceklerini zannedenlere bu hatirlatmayi saglayarak size ufak da olsa tesekkur edebilirim…

Ailem… Insanin hic bir uyesini kendinin secemedigi, uyesi olup olmamak, neredeyse, elinde olmayan herhangi bir topluluk gibi elbette ki disfonksiyonel olan kocaman ailem. En buyuk tesekkur sizlerin bu disfonksiyonellik icinde yolumu kaybetmem icin gosterdiginiz insanustu cabaya. Gunun sonunda sizinle olup da, mutlu olmadigim bir gun olmamasi kucuk capli bir mucize, erenlerden oldugunuza delalet dahi olabilir. Ayse Halam bana unutkanligin en buyuk sevgi belirtisi oldugunu ogrettigin icin, Teyzem Polyanna olmanin ne demek oldugunu gun be gun gosterdigin, hic yorulmadan umut ettigin icin, Hatice Halam bir kere bile cocukluk sanrilarim icin sitem etmedigin, bana sessiz sevginin ne kadar buyuk oldugunu gosterdigin, Yengem, mukemmeliyetciligin ile karisik sevgin ile beni hep daha ileriye tasimak uzre harcadigin caba icin, Dayim, masabasi tartismalarimiz, cesaretin ve her dustugumde ilk uzanan el oldugun icin, Halit Dayim, Halit Dayim oldugun, fazla soze gerek yok, icin, Ibrahim Dayim, kibarligin ve hepimize iyi bir insan olmanin erdemini ogrettigin icin, Burak, cocuklugumun diger yarisi oldugun icin, Nezaket, Aynur ve Fatma Halalarim; Huriye, Hurrem ve Seyhan Teyzelerim ve Deniz Ablam, beni kendi cocuklarinizdan, kendi yigenlerinizden bir kez dahi olsun ayirmadiginiz icin, “halam”, “teyzem”, “ablam”, “arkadasim” oldugunuz icin, Zeki Dayim ve Mehmet Amcam, sessizliginiz ardina sakladiginiz komediniz icin, Barbaros, Osman Nuri, Cemalcan, Mehmet Akif, Oguzhan, Sercan, Cansu, Suleyman, Gul, Selim,Caner, Ahmet Sabri, Gokhan, Melih, Merve Cankiz, Bengisu, Elif, Eda Nur, Fatma Zehra, Feyza cocuklugumuz, cocuklugunuz, kumsal arkadasliginiz, evcilik arkadasliginiz, populer kultur kaynakliginiz icin, Kubra, Zeynep, Sevde, Zeliha hosgeldiginiz ve cok senlendirdiginiz, bir de bana hic “gorumce” muamelesi yapmadiginiz icin, ve Benan, Demir, Mercan, Simal, Zehra Melek, Defne, Kaya, Masal, Hazar, Arya halanizin ve teyzenizin kucuk ordekleri kafilesinin yorulmaz yolculari oldugunuz icin tesekkurler.

Makbule… En cok seni nasil anlatacagimi dusunmem tesaduf degil, kelimelerin birbirini senin icin takip etmek icin zorlanmasi da tesaduf degil. Iyi ki varsin, Allah eksikligini gostermesin…

 

 

Burcu, Damla, Idil (Nam-i deger trifecta)… O whatsapp grubu olmasaydi onyedi mart ikibinondort gununu atlamazdim. Siz olmasaydiniz Sabanci’nin kampusu benim icin onemli olmazdi, Cesme Izmir’in bir ilcesi, kofte ekmek leziz bir yemek olurdu sadece. Pazar kahvaltilari sonuk, Big Chefs masalari muhabbetsiz kalirdi…

 

 

Tugce… Sen olmasaydin kendimi yalniz bir Batman sanirdim, sen bana Superman’in yoldasim oldugunu gosterdin. Dunyayi her seferinde yeniden kurtardigimiz sonsuz muhabbetlerimiz icin, beni daha Arya hayatimiza girmeden evinizin cocugu yaptigin icin, kabak yemeklerin icin, Izmirliligin icin ve hep gulumseyen gozlerin icin tesekkurler…

 

 

 

Burcu B… Dogumgununde de demistim yine diyorum “you are my person”. Ben hayatimda birinin ne ifade ettigini bu kadar anlatan baska bir soz obegi duymadim, senden ogrendiklerimin haddi hesabi yok su bes yilda, Unilever’de kisaca kesisen yollarimizin Think Café’de yeniden bulusmasina serefine, tesekkur ederim en acimasiz elestirmenin, en saglam destegim…

 

 

Mert Atik… Kankiiit dedim mi hemen bitiveriyorsun ya nerede olursan ol, hah iste o super bir guven duygusu, sagol kankit!

Ayda… Yalniz degil misim dunyanin haline bakip mideme kramplar girerken, tesekkurler!

“When we honestly ask ourselves which person in our lives mean the most to us, we often find that it is those who, instead of giving advice, solutions, or cures, have chosen rather to share our pain and touch our wounds with a warm and tender hand. The friend who can be silent with us in a moment of despair or confusion, who can stay with us in an hour of grief and bereavement, who can tolerate not knowing, not curing, not healing and face with us the reality of our powerlessness, that is a friend who cares.”[2]

 

Listening Bruce Bueno de Mesquita speak at George Downs memorial reminded me how lucky I am to have you in my life. My birthday gift to myself is to say thank you to all of you.

 

Maria… My theorist, my Italian, my silent enclave in the midst of a storm, my late found best friend, my partner in understanding world, my sartorial half thank you for everything and for all!

 

Elad… Your office was my safe space, now you moved up and our office is the safest. I ate your head off but you still like me, thank you!

 

Michael…The tea, words of encouragement, ever-present “how are you”s.. I do not know how to thank someone who masters the art of subtle best friendship, thank you!

 

Dominik… If it were not for your random but well-timed coffee invitations and following therapy sessions PhD life would have been mind-blowing, thank you!

 

Denis… My little brother away from home, you never stopped asking me how I feel with a smile, do not ever!

 

Umberto… Your words of encouragement meant and still means the world to me, thank you!

 

Saad… You are the bane of my existence who made PhD life tolerable, thank you!

 

Eric… Give me a hug, never stop giving me a hug!

 

Shana… My mom away from mom, thank you!

 

 

[1] Ihsan Oktay Anar, Puslu Kitalar Atlasi

 

[2] Henri J.M. Nouwen

On Secim

Ulkenin en onemli sorunlarindan birinin adini daha koymanin hakli gururu icindeyim, sorunun adi: “Bizden olmayan fikir olmaz olsun veya oglan bizim kiz bizim catlasin kaynanasi”.

Twitter’da da belirttigim uzere, bir seyin ozgul degerini belirleme referansiniz Cumhuriyet Halk Partisi yapti ise sahip oldugunuz tum diplomalari duvara asin ve uzun uzun bakin. Herhangi bir siyaset bilimi ve/ya ekonomi politikasi CHP yaptigi icin kosulsuz iyi ve kosulsuz kotu olamaz. En yakin ornegi ise, yuzde elli bes katilimli oldugu soylenen, on secimler.

Oncelikle kisa bir giris yapalim ve soralim: Onsecim ne ola ki? On secim, primary elections, Amerikan siyasetinde partilerin baskan adaylarinin partiye kayitli secmenlerce (closed primary) secilmesi veya o secim bolgesinde bulunan secmenlerce (open primary) secilmesi durumuna verilen ad.[1]

On secimin kendi ozgul degerini belirleyebilmek icin siyaset bilimi, ekonomi ve ekonomi-politik literaturune goz atmak gerektigini dusunuyorum.[2]

Secmen ile secilmis (principal-agent[3]) arasindaki dinamigin en onemli sorunu bilgidir. Biz secmenler iki konu hakkinda kisitli bilgiye sahibiz: 1) eldeki kaynaklarla ile sosyal ve bireysel refahi artiracak politikalarin ne oldugu[4] ve 2) aday adayi ve/ya aday politikacilarin tercihleri, siyasi kariyer ozellikleri ve yetenekleri. Buna karsilik siyasiler  1) secilmeleri ile birlikte eldeki kaynaklarin durumuna ve 2) kendi tercihlerine, ozelliklerine ve yeteneklerine vakiflar.

Bilgi konusundaki bu asimetri ise bize iki problem olarak geri doner, istismar riski (moral hazard) ve olumsuz secim (adverse selection). Onsecimler istismar riskini azaltirken, olumsuz secim riskini azaltabilir veya artirabilirler.

Simdi bir ornekle aciklamaya calisayim:

Butun secmenlerin bir secmen ile temsil edildigini varsayalim.[5] Secmenimizin adi Ayse olsun. Ayse’nin kisisel, temsili secmen olmasi dolayisiyla toplumun da, refah fonksiyonunu ise soyle tanimlayalim

f(x)=1 eger Dunyanin Hali (A veya B)=x, x:=Uretilen Politika (A veya B)

f(x)=0 eger Dunyanin Hali (A veya B)=!x, x:=Uretilen Politika (A veya B)

Uzun matematigin kisasi[6], dunyanin halini goren sevgili politikaciniz Gargamel degil ise ve Sirin koyumuzun iyiligini dusunuyor ise (congruent politician) dunyanin hali A ise A, B is B tipi politikalari sececektir. Velakin, politikacimiz bir Gargamel ise o zaman caninin istedigini yapacaktir, A istiyorsa A, B istiyorsa B sececektir dunyanin hali ne olursa olsun (non-congruent politician).

Dunyanin haline uygun politika secmek ise, sonucun istedigimiz gibi olmasinin garantisi degil. Ayni sekilde, dunyanin haline uygun politika secmeyen bir politikaci da sansinin yaver gitmesi ile Gargamel oldugunu saklayabilir.

Bir diger problem ise soyle tanimlanabilir: politikacilar da dunyanin hali ile ilgili bilgiye hemen ulasamayabilirler. Bu bilgi icin caba sarfetmeleri gerekebilir, bu durumda caba sarfeden ve sarfetmeyen politikaci arasinda fark olabilir ve olacaktir. Caba sarfetmek sonucun iyi olmasi icin gerek sebep olsa dahi, yeter sebep degil. Yani caba sarfetmis bir politikaci kotu sonuclarla karsilasabilir ve biz secmenler caba sarfedip sarfetmedigini bilemedigimiz icin politikaciyi koltugundan edebiliriz.

Bu bize asimetrik bilgi nedeniyle karsilastigimiz ilk problemi, kabaca, tanimlar: Istismar riski (moral hazard).

Onsecim istismar riskini hafifletebilir. Bunu politikaci ile ilgili onceden daha cok bilgi sahibi olmamizi saglayarak, secim kampanyasi sayesinde dunyanin hali ile ilgili ise yarar bilgi saglayarak, vb. gibi olumlu dissalliklar ile basarabilir.

Peki CHP’nin tek basina on secim yapmasinin onemi var mi bu sorunun cozumunde?

Cevap ne yazik ki hayir. Cozmeye calistigimiz sorun ile o sorunun cozumu icin onerdigimiz yolun arasindaki nedensellik iliskisini kurabilmemiz icin birden fazla partinin rastgele bolgelerde onsecim yapmasi gerekirdi oncelikle. Daha sonra onsecim yapilan ve onsecim yapilmayan bolgelerin arasinda ve bolgelerin kendi icinde karsilastirma yapabilecek dataya sahip olmamiz gerekirdi. Bu iki kosul saglanmadan onsecimin cesitli kamu yarari ve demokrasi gostergeleri acisindan ne ise yaradigini tanimlayabilmemiz mumkun degil (not well-identified).

Ikinci problem ise: Olumsuz secim. Secilen politikalarin, dunyanin haline uygun olmalarina ragmen, her zaman basarili olmama ihtimali, iyi politika seciminin maliyetli olmasi ve en onemlisi iyi politikanin kotu sonuclari nedeniyle insanlarin kendilerini hem koltuklarindan hem de unlerinden edecek olmasi ve kabul etmek isteyelim ya da istemeyelim politikaci olmanin maddi anlamda da kulfetli olmasi bu problemin en onemli nedenleri olarak sayilabilir. Bu durumda disarida yapacak cok isi olmayan, yani firsat maliyeti daha dusuk kimselerin kendilerini aday adayi olarak secime sokmalari olgusu ile karsi karsiya kalabiliriz. Bir insanin politikaci olarak yeteneklerini ve firsat maliyetini ayni anda etkileyen unsurlara bakarsak en onemlisinin egitim oldugunu goruruz. Yani secmenimiz Ayse bu durumda daha az egitimli politikacilar arasinda bir secim yapmak zorunda kalabilir.

Peki onsecim bu problemi nasil cozebilir? Politikaciya kendini anlatma sansi vererek. Secmenine yeteneklerini ve karakterini yeteri kadar anlatabilecegine inanan kimse yukarida saydigim sebeplerden daha az etkileneBILIR.

Fakat ne yazik ki bunu da kolaylikla olcumlemek mumkun degil yukarida bahsettigimiz sebepler ve kocaman bir endojen bagimsiz degisken problemi nedeni ile.

Sonuc olarak onsecim iyi ve/ya kotu bir sey degildir. Onsecim ile soylenecek tek sey  bilgiye erisim problemini ne denli cozdugu ile ilgilidir.

Not: Bu yazi kesinlikle sorunun tamamini ele almamaktadir, sorunun tamamini ele alan hali tezim olurdu. Sevgili Ayda Erbal ve Gunes Asik’a cesaretlendirmeleri icin tesekkurler. Ve elbette ki siyaset bilimi, ekonomi ve ekonomi politik calisan herkesin yazdiklarina en buyuk tesekkurlerimle!

[1] Parlamenter demokrasilerde orneklerine daha az rastlanan bu durumun en yakin iki parlamenter ornegi Ingiltere ve Italya.

[2] Elbette ki, bunlar benim hakim oldugum literaturler bu konu ile ilgilenen diger literaturler ile ilgili onerileriniz duymayi cok isterim.

[3] Principal-Agent genel olarak bu duruma verilen ad. Secmen-secilmis iliskisi ile sinirli olmamakla birlikte, en onemli uygulama olanlarindan biri bu dinamik.

[4] Oyun teorisi dili ile: Icinde bulundugumuz anin halini (state of the world) bilmemekteyiz.

[5] Siyaset bilimi ve ekonomi denge (equilibrium) davranislarini tanimlayabilmek icin bir takim varsayimlara ihtiyac duyar. Bu varsayimlarin en kisitlayici olanlarindan biri de temsili secmen varsayimidir. Elbette ki her secmenin tercihleri farklidir, ve herbirinin ayri modellenmesi gerekir fakat matematiksel komputasyon gucumuz henuz bu problemi tam olarak cozmeye yeterli degil.

[6] Bu bilgiler gercek hayatta ne isime yarayacak diyen herkese selam olsun. Lise matematik ogretmenim, bu hayatta beni en cok etkileyen ogretmenim, Emine Hocama ise saygilarimla.